Translate ( Siteyi Farklı Dillerde Görüntüleyin )

Wikipedia

Arama sonuçları


YETENEĞİ DEĞİL AZMİ ÖVÜN








  Yıllarca süregelen bir sorumuz var bizim. Bu sorunun öğrenci için ne ifade ettiğine, onu nasıl etkilediğine bakmadan, rahat bir şekilde konuşur, tartışırız; fakat yanlış bir şekilde. Neydi bu sorumuz? “Zeka mı çalışmak mı?” böyleydi sanırım. Evet, Sınıfımızdaki öğrencilerimizi kümeslere acımasızca ayırarak alt mesajlar veririz onlara. Peki, bu alt mesajlar nelerdir? Mesajlardan biri zeki öğrencilere yönelik “Sen zekisin, Allah vergisi işte, çalışmadan da yaparsın, sen böyle doğmuşsun, hem bu senin kaderin, sen şanslı insansın” mesajı korkunç bir yükseltme içerir. Mesela diğer mesajlardan biri de şudur: “Bak çocuğum sen çok çalışkansın, iyisin ama ne kadar emek verirsen ver işte şu sırada oturan zeki sınıf arkadaşın hep senin önünde olacak. Hem de birçok yönüyle. Çünkü o şanslı. O zeki, çalışmadan, emek vermeden yapıyor her şeyi” ne kadar acımasızca öyle değil mi? Peki bunu kim yapıyor? Tabi ki de biz öğretmenler. Çünkü söz ve davranışlarımızın öğrencileri nasıl etkilediğini hiç düşünmüyoruz. Ödül merkezci insanlarız fakat ödülü nasıl ve hangi durumda vereceğimizi bilmiyoruz. Genetiğin zeka üzerinde etkisini yok saymıyoruz fakat eşitlikten oldukça uzağız. Peki, bunu nasıl yapıyoruz?


  Öğrencilerimize, içerisinde bahçe tasarımı içeren bir proje ödevi verdiğimizi düşünelim. Bir öğrencimiz bu ödeve çok değer veriyor ve internetten, dergilerden bir sürü çalışmayı tarayıp kendince harika bir bahçe tasarlıyor. Proje teslim günü geliyor ve çalışmasını size sunduğunda siz şu dönütü veriyoruz: “ harika, gerçekten çok güzel olmuş, bu konularda çok yeteneklisin. Zekânı ortaya koymuşsun”. Evet, öğrencimiz bu şekilde bir cevapla karşılaştığında onun gülen, kendinden emin yüzünü gördüğümüzde doğru bir davranış sergilediğimizi düşünürüz. Âmâ aslında verilen mesaj şudur:” Gerçekten çok güzel bir ürün ortaya çıkartmışsın. Çünkü bu konularda yeteneklisin ve zeki olduğun için ürünün güzeldi. Bu senin başarın değil, sen emek vermedin, sadece sen zekisin ve çalışmana gerek kalmadan başarıyı elde edebilirsin”. İşte, asıl mesaj böyle oluyor. Öğrencimiz için çalışmak ve başarı arasındaki o ince çizgiyi birden bire koparmış oluyoruz. Peki, cevap şöyle olsaydı: ”Hım, gerçekten çok güzel bir çalışma olmuş. Çok değer verdiğini ve üzerinde emek harcadığını görüyorum” İşte o zaman o öğrenci için emek ve başarı arasındaki o ince çizgi daha da kuvvetlenir ve bir zincire dönerdi. İşte bu küçük örnekte olduğu gibi söz ve davranışlarımız öğrencilerimizin zihninde kendilerine yönelik güçlü bir yargı oluşturmalarına sebep oluyor.



  Sınıfımız zeki ve yavaş öğrenen öğrencilerle dolu olabilir. Fakat önemli olan onları aynı ağaca tırmanmaya zorlamak değildir. Bizim, öğrencilerimize vereceğimiz doğru dönütler ve doğru davranışlar, onların zihninde güçlü zincirler oluşturacaktır; her bir halkası “emek=başarı” olan zincirler. Bu da onların var olan zekâlarıyla yapabilecekleri en iyi şeye ulaşmaları için bir umut olacaktır. Kendine küs bireyler değil, kendini kabullenen, çaba göstererek mutluluğu hedefleyen bireyler yetiştirmek amacımız olmalıdır.


Kaynakça

Çocuklar Okulu Neden Sevmez , Willingham



ÖĞRETMEN VELİ İLETİŞİMİ NASIL OLMALIDIR? 



  • İnsanın toplumsallaşması önce aile içinde gerçekleşir. Aile gelenekleri, daha önce kendi ailesinden görüp öğrendikleri çocuk üzerinde etkili olur. 
  • Öğretmen-Veli İletişimi Ailede çocuğa verilen önem, sevgi, saygı, hoşgörü, sorun çözme becerisi ve aile içi iletişimi çocuk üzerinde etkilidir.
  •  Ailede uyum ve iletişim ne kadar güçlüyse, okulda öğrencinin davranışı buna uygun olarak olumluya dönüktür. Ailedeki iletişimsizlik ve çatışma çocuk üzerinde olumsuz etkiye neden olur. 
  •  Öğretmen sınıfta öğrencinin başarısından sorumlu olan kişidir. 
  •  Öğretmen sınıfın içinde olmasına karşın eğitim ve öğretim ile öğrenci üzerinde etkili olan öğelerle de yeterli iletişim içinde olmak durumundadır. Yönetici, öğrenci velisi gibi öğeler sınıf yönetimine etkide bulunan öğelerdir. 
  •  Bu anlamda öğretmen zaman zaman öğrenci velileri ile görüşmeler yapmak,onlardan öğrenci hakkında bilgi almak ve kendi edindiği bilgileri paylaşmak durumundadır. 
  •  Öğretmenin öğrenci velileri ile iletişimi yüz yüze olacağı gibi, telefon, bilgi notu yazı gibi olaylarda olabilir. Bunların içinde öğrenci hakkında yapılacak görüşme için en çok önerilen iletişim biçimi yüz yüze iletişimdir. 
  •  Öğrenci velileri doğal olarak çocukların geldikleri aşamanın ne derece olduğunu öğrenmek isteyebilirler. 
  • Çeşitli çalışmalar bu toplantıların etkisi ile öğrenci velilerinin gereksinim olduğunda, evde çocuklarının derslerine yardımcı olması konusunda daha istekli davrandığını göstermektedirler.
  • Düzenlenen bu toplantılara katılmak istemeyen ve iletişim kurulamayan öğrenci velileri de vardır. Öğretmenler arasında bu ailelerin çocuklarının eğitimi ile ilgilenmedikleri yorumu yapılsa da, bunun bazı aileler için doğru olmakla birlikte genel için doğru değildir. 
  • Veli ile kurulan iletişimde; velilerin birer yetişkin oldukları konuşulan kişini onları çocukları olduğu unutulmamalıdır. Öğretmen veli ile konuşmadan önce bir plan yapmalıdır. Veli ile zor bir durumu görüşürken mümkün olduğu kadar açık ve net olmalıdır. 
  • Öğretmen veli ile iletişiminde öğrencinin başarısına olumlu katkılar sağlayacak şekilde konuşmalı, mümkün olduğu kadar yapıcı olmalıdır.





OLUMSUZ BİR VELİ ÖĞRETMEN İLETİŞİMİ SONUCUNDA VELİDE OLUŞAN İZLENİMLER


  • AKLIN ON KARIŞ HAVADA! SENDEN ADAM OLMAZ…
  • NEYİN EKSİK! HER İMKANIN VAR..
  • NEDEN BAŞARAMIYORSUN…
  • BAK …. KIZINA / OĞLUNA HER YIL TAKTİR ALIYOR…
  • HER GÜN BİR SAAT AYNA KARŞISINDA SÜSLENİYORSUN SENDEN BİR HALT OLMAZ !
  • BANA BU FIRSATLAR VERİLSEYDİ ŞİMDİ NE OLMAZDIM Kİ…



BU TÜR SÖYLEMLERİN OLUMSUZ SONUÇLARI:


  • Anlaşılmadıklarını hissettirir.
  • Yetersiz olduklarını hissettirir.
  • Duygularının yersiz olduğunu hissettirir.
  • Sorunlarını çözmede kendilerine güvenilmediğini hissettirir.
  • Kendisiyle ilgilenilmediği duygusunu uyandırır.
  • Konuşma isteğini engeller.
  • Savunmaya geçirir.
  • Kavgacı yapar,karşı saldırıya yöneltir.
  • Kızdırır,yılgınlığa uğratır.

Etkili İletişim İçin Tavsiyeler


Empati kurun ;

- Tepki vermeden önce kendinizi onun yerine koymaya çalışın…

Beden dilini kullanın:

- “ Sana ve senin anlattıklarına önem veriyorum” mesajını sözsüz bir şekilde ifade edin.

Yargılamadan dinleyin:

- Konuşmasını bitirmesine müsaade edin.Kabul edin ve ona güvendiğinizi söyleyin…





KAYNAKÇA:
http://slideplayer.biz.tr/slide/9088784/
http://www.ogretmenplatformu.com/sorunlu-ebeveyn-davranislari/

http://www.kolejinisec.com/haber-detay/ogretmen-veli-gorusmelerinde-onemli-noktalar/
https://www.youtube.com/watch?v=LenfsKqa8_w&t=2s




İSTENMEYEN ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ İLETİŞİME ETKİSİ



1. Sınıf düzenini sağlayamama: Öğretmenin ilk önce yapması gereken sınıf düzeninin sağlamaktır. Karmaşanın olduğu bir ortamda ne öğrenciler ne de öğretmen mutlu olur. Sınıf yönetimi sağduyu, bilgi ve sabır isteyen bir iştir. Bir davranışın kazanılabilmesi için sürekli ve sabırla çalışmak gerekir. İzin almadan konuşma, sınıf içinde rahatça dolaşma, sık sık çeşitli ihtiyaçlar için sınıf dışına çıkma sınıf düzenini bozacaktır. Bunlara karşı öğretmenin hep aynı tutumu sergileyerek belirli bir süre sonra davranışta sönmeyi beklemelidir. Öğrenci, “Matematik öğretmeni Hüseyin ayakta dolaşmama izin vermez” diye düşünmelidir.




2.Öğretmenin aşırı sert olması: Öğretmenin aşırı sert olması, öğrencinin o derse karşı olumsuz tutum içinde olmasına neden olabilir. Disiplin adına sert olmak hem öğretmene hem de öğrenciye dersin sıkıcı geçmesinden başka bir şey kazandırmaz. Sınıf içinde çok zeki fakat utangaç, çekingen, öğrencilerin olabileceğini unutmamak gerekir. Bu öğrenciler sınıf içinde kendini gösteremeden silinebilirler.


3. Öğretmenin aşırı yumuşak olması: Öğretmenin davranışlarının aşırı yumuşak olması sınıf düzenini bozmaktadır. Öğrenci “Ben ne yaparsam yapayım, öğretmen bana bir şey demez.” düşüncesi ile meydanın kendine kaldığını görür. Sonuçta hem öğretmen, hem de öğrenci için içinden çıkılmaz bir hal alır.


4. Öğrenciye değer vermemesi: Değer verilmeyen öğrenci kendini sınıfın bir parçası olarak hissetmez. Bu nedenle her öğrenci değerlidir.


5. Öğrenciye çok değer vermesi: Değer verilecek fakat bunun aşırıya kaçması da öğrenciyi aşırı derecede şımartır. Her zaman için öğrenci ve öğretmen arasında bir mesafenin olması şarttır.


6. Öğretmenin öğrenciyi tanımaması: Öğrencisini tanımayan öğretmen onun yetenekleri hakkında bilgi sahibi olamaz. Şube öğretmenler kurulu ve diğer toplantılarda öğrenciler hakkında bilgi edinmeye çalışın. Öğrenci tanıma fişleri, otobiyografi uygulamaları öğrenciyi tanıma açısından ip uçları vermektedir. Veli toplantılarında da öğrenciler hakkında bilgiler alınabilir. Bazı özel bilgilerin gereksiz yerlerde paylaşılmaması gerekir.


7. Söz ve hareketlerle öğrencinin incitilmesi: Öğrenci ne kadar aile terbiyesi almamış olsa da, öğretmen öğrencisini özellikle de başka öğrencilerin önünde küçük düşürmemelidir. Bu davranış ne öğrenciye, ne de öğretmene bir şey kazandırır. Sonuçta şiddet şiddeti doğurur. Öğretmen kendi saygınlığını da zedelemiş olacaktır.


8. Her öğrenciye eşit seviyede olmaması: Öğretmenin bazı öğrenciler için tolerans tanıyıp diğerleri için bu yapılmaz ise tutarlılık kalmaz. Her öğrenciye eşit ve adaletli davranılması gerekir.


9. Öğretmen tutarlı olmaması: Bu gün söylediğini yarın inkar etmemelidir. Öğrencilere ödev verdi fakat ödevi kontrol etmedi. Ya da sınıfa geç gelenlere ceza vereceğim dedi fakat uygulamadı. Bu tutarlı bir davranış değildir.


10. Notu tehdit aracı olarak kullanma: Not hiçbir zaman tehdit aracı değildir. Öğrencinin bilgisini ölçen bir araçtır. Öğrencinin notla tehdit etmek öğrencinin çalışama şevkini kırar. Bazı öğrenciler de sadece not için çalışmasına neden olur. Bunun içinde kopya çekmek gibi yollara başvurabilir.


11. Fazla ödev verme: Fazla ödev verilerek öğrenci cezalandırılmak istenmektedir. Ya da öğretmen kendi egosunu tatmin etmektedir. Ödev ceza aracı değildir. Öğretmenler tarafından verilmiş ödevlerin veliler tarafından yapıldığı görülmektedir. Bundaki en büyük sebep ödevin dersi tekrar amaçlı değil de, ceza amacı ile verilmiş olmasıdır. Aşırı derce de verilen ödev derse isteksiz çalışmaya, ödevin baştan savma yapılmasına neden olur. Daha yeni kalem tutmaya başlayan bir öğrenciye verilecek en büyük ceza sayfalarca yazı yazdırmaktır.


12. Öğrencinin kişiliğini eleştirme: Öğrencinin yanlış davranışı varsa, bu davranışı düzeltmeye çalışmak gerekir. Öğrencinin kişiliğini küçümseme, alay etme öğretmene karşı olumsuz bir tutum olarak geri dönecektir.


13. Öğretmenler arasındaki tutum farkı: Özellikle farklı branş öğretmenlerinin girdiği sınıflarda ortak bir tutum olmalıdır. Bu okul kültürü ile sağlanabilir.


14. Öğretmenin derse hazırlıksız gelmesi: Eğitim öğretimin planlı olması esastır. Plansız öğretmen rotasız gemiye benzer. Öğretmenin derse girmeden önce anlatacağı konuya hazırlanmalıdır. Ayrıca soracağı soruları, vereceği ödevleri, hangi deneyi yapacağı, deney malzemelerinin hazırlanmasını derste önce belirlemelidir. Bu sayede sınırlı olan 40 dakikalık süreyi en iyi şekilde değerlendirilmiş olacaktır.



15. Özel sorunlarını sınıf ortamına yansıtması: Öğretmen sorunlarını sınıf ortamına yansıtmamalıdır. Herkesin kişisel problemleri mutlaka olacaktır. Bu sorunları öğrenciye yansıtmak ister istemez sınıf ortamını gererek istenilen başarının çıkmasını engeller. Öğretmenler ne kadar mutlu ve huzurlu olursa kendisini mesleğine o kadar adayabilir. Stresli ortamda iyi bir sinerji çıkmayacağı için öğrenci de olumsuz etkilenecektir. Ancak bu kadar olumsuzluklar içinde iyi bir öğretmen çok güzel rol yapabilmelidir. Bir dakika önce telefonda tartıştığı eşi ile ilgili problemi, sınıf ortamına taşımamalıdır.


16. Öğretmenin öğrencilerle iletişim kuramaması: Artık öğretmenlik dersimi anlatırım çıkar giderim mesleği olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle öğrencilerle etkili bir iletişim kurabilmesi gerekmektedir. Bazı öğrenciler için öğretmen annesi, babasından daha yakın olabilmektedir. Bu güzel bir iletişimin kurulduğunu gösterir. Bununla birlikte aradaki mesafenin de korunmasında fayda vardır. Çok fazla iletişim sorunları da beraberinde getirir.


Unutulmamalıdır ki: “Problem çözemeyen problem olur.”


17. Öğretmenin zümre ve diğer branş öğretmenlerini küçümsemesi: Öğretmenlik kutsal bir meslektir, bu mesleğin kutsallığını gösterebilmek için meslektaşına sahip çıkması gerekir. Eğer başarı elde edilecekse bunun bir kişinin bireysel çalışmaları ile değil bütün kurumdaki öğretmenlerin işbirliği ile sağlanacağı unutulmamalıdır. Bu sayede kurum kültürü oluşması sağlanır. Öğretmenin yapacağı en büyük yanlışlardan biride öğrenciler içerisinde veya başka ortamlardan öğretmenleri eleştirmesi olacaktır. Hiç bir öğretmenin görevi önemsiz değildir, öğretmenin kendisi de önemsiz değildir. Bu nedenle öğretmenlerin kendi kendilerine destek olması mesleğin itibarı açısından çok önemlidir.




KAYNAKÇA

http://www.fenbilim.net/olumsuz-ogretmen-davranislari
https://www.youtube.com/watch?v=bnrGTlQd4UA


  

DERSLERDE MATERYAL KULLANIMININ


 ÖNEMİ


Öğrencilerde bilgi, beceri, tutum, değerleri geliştirmede kullanılan tüm araç, gereç ve kaynaklara,öğretim materyali denir. Öğrenme ile ilgili olarak yapılan araştırmalar,öğrenmelerin gerçekleşmesinde görselliğin önemli paya sahip olduğunu göstermektedir. Bazı öğrencilerin, görsellik sayesinde daha kolay öğrendikleri bilinmektedir. Görsel ögeler; öğrenen bireylerin dikkatini çekerek onları güdüler, dikkatlerini canlı tutar, duygusal tepkiler vermelerini sağlar, kavramları somutlaştırır, anlaşılması zor olan kavramları basitleştirir, şekiller yoluyla bilginin düzenlenmesini ve anlaşılmasını kolaylaştırır, bir kavramla ilgili ögeler arasındaki ilişkileri örgüt şemaları ve akış şemaları yoluyla kolayca verebilir ve bazı öğrencilerin görsel ögelerle kaçırmaları olası bir takım noktaları anlama şansı verebilir.



Eğitimde görsel ve işitsel araçlar, öğrenmenin kalıcı izli olmasını sağlaması açısından çok önemli görülmektedir. Eğitim ve öğretim etkinliği ne kadar çok duyu organına hitap ederse, öğrenme olayı da o kadar iyi ve kalıcı izli olmakta, unutma da o kadar geç olmaktadır. Eğitim araçları, eğitim ve öğretim etkinliklerinin daha verimli olmasını sağlamak için öğretmen ve yetiştiricilere en büyük yardımcıdır. Öte yandan araçlar ne kadar mükemmel olurlarsa olsunlar, uygun olarak kullanılmadıkları zaman yararlı olamazlar. İlköğretim Sosyal Bilgiler derslerinde öğrenci derse aktif olarak katılmalıdır; çünkü tüm duyu organlarını kullanarak öğrenme ortamına katılan öğrenci daha kolay öğrenebilir ve öğrendiklerinin % 80’ini de unutmaz. Yapılan araştırmalara göre öğrenci; okuduklarının yalnız % 10’unu, duyduklarının % 20’sini, gördüklerinin % 30’unu, hem görüp hem duyduklarının % 50’sini, görüp, işittikleri ve söylediklerinin % 80’ini ve görüp, işitip, dokunup ve söylediklerinin % 90’ını öğrenir ve unutmaz. Bu sebeplerle derste materyal kullanmak oldukça önemlidir.






























KAYNAKÇA:


http://sedaogretmen.blogspot.com.tr/2010/05/derslerde-materyal-kullanmann-onemi.html

http://slideplayer.biz.tr/slide/3140641/

http://engin-melike.blogspot.com.tr/
           

   ÖĞRETİMDE KURAL VE ÖDÜLÜN İLETİŞİME ETKİSİ



Öğretmenler ve aileler çocuklarının yaptığı kimi davranışlardan şikayetçi olurken kimi davranışları hoşuna gider. Öğretmen ve aileler şikayetçi oldukları konularda çocuklara bazı kurallar koyarlar.


Bu kurallar koyulurken çocukların kişilik gelişimleri dikkate alınmalıdır. Eğer dikkate alınmazsa çocukların öz güven ve öz benlikleri tam olarak gelişmeyebilir ve bu çocukların çevresi ile olan iletişimini de olumsuz etkileyebilir. Ayrıca çocuklara koyulan kurallarda tutarlı davranılmalıdır.


Kuralların tutarsız ve beklentili olması çocukların kafasında çelişkiler yaratabilir. Bu çelişkiler çocukların gelişiminde de çelişkilere sebep olur ve çocukların çevre ile iletişim ve etkileşimlerinde sorun oluşabilir.


Öğretmen ve veliler çocukların davranışlarından hoşuna gidenlere ise ödül sistemi ile cevap verirler. Ödül öğrencilerin öz güvenlerini geliştirmelerine yardımcı olur. Örneğin başarılı bir öğrencinin sınıf içerisinde ödüllendirilmesi onun mutlu olmasını ve kendine güven oluşturmasını sağlar. Ödül olarak sadece maddi ödülleri kullanmamalıyız aynı zamanda bedensel ve sözel olarak ta ödüller kullanmalıyız. Sınıf içerisinde çocuklara aferin demek ya da gülümsemek onlar üzerinde tahmin edemeyeceğimiz bir etki yaratabilir. Çocuklar aldıkları ödüllerle olumlu benlik oluştururken yani kendilerine dikkat ederken çevreleri ile ilişkilerine de önem verirler. Çocuklarda ödül oranını iyi ayarlamalıyız çünkü fazla övülen çocuklar fazla öz güven patlaması yaşayabilir ve bu akranları ile iletişimini olumsuz yönde etkileyebilir.

Kısacası çocuklara mantıklı ve tutarlı kurallar ve ödüller onların kişilik gelişiminde büyük oranda yarar sağlar.



KAYNAKÇA: 
http://www.milliyet.com.tr/cocuk-egitiminde-odul-ceza-yontemi-nasil-uygulanmali--pembenar-yazardetay-saglik-2110780/

ÖĞRETMENLİKTE BEDEN DİLİNİN ÖNEMİ







İletişim her insanın hayatında vazgeçilmez bir gerçektir. İletişimde kimi zaman ses kimi zaman yazı ya da resim kimi zaman sözel olmayan hareketler araç olarak kullanılabilir. Bireyin dil gelişimi incelendiğinde ilk aşamada beden dilinin gelişimi gözlenir. Buna örnek olarak yeni doğan bir bebeğin annesine gülümsemesi ya da yemek görünce heyecanlanması örnek verilebilir. İnsanlar beden dilini kullanarak duygu, düşünce ve ruhsal durumlarını etraflarına yansıtabilirler.




Beden dili istemsiz olarak direk belli edilebilir. Örneğin birisine kızgın olduğumuzda önce bunu beden dili ile ifade eder ardından bunu cümlelere dökeriz. Yani sözel dil beden dilini desteklemek amacı ile kullanılır. Beden dili eğitimde de büyük bir önem taşır. Öğretmenler beden dilini en etkin şekilde kullanmalı ve çocukların kullandığı beden dilini çözümleyebilmelidir.



Öğretmen ve öğrencilerin arasındaki iletişimin en önemli unsurları arasında beden dili de yer alır. Beden dilinde öğretmenlerin söyledikleri değil yaptıkları daha büyük önem taşır. Eğitim öğretim sürecinin etkin olabilmesi için hem beden dilinin hem de sözel dilin etkin bir şekilde kullanılmasında fayda vardır. Öğretim sırasında öğrencilerin dikkatini çekme, konuyu etkin şekilde vermek için beden dili kullanımı esastır.



Ayrıca sınıf içi otorite sağlamada da öğretmen beden dilini kullanır. Öğretmen jest ve mimikleri ile öğrencilere gereken uyarılarda bulunmalıdır. Örneğin öğretmen derste ses yapan bir öğrencisini sözel olarak uyardı ancak bunu beden dil ile tam olarak ifade edemediyse öğrenci üzerinde bir etki yaratmaz. Ancak öğretmen sözel uyaran ardından öğrenciye duruşu ile otoritesini sağlarsa bu öğrenci üzerinde etkili olur. Bu açıdan bakılacak olursa öğretmenler ders esnasında duruşları, davranışları, görüntüleri, hareketleri ve bakışlarını uygun ayarlamalıdırlar. Öğretmen etkin ders izlemek için öğrencisi ile göz teması kurmalıdır. Ancak bu belli bir grup üzerinde yoğunlaşmamalıdır. Her öğrenci ile göz teması kurulmalıdır. Göz teması sayesinde öğrencinin derse olan tutumu ve ilgisi de anlaşılabilir. Öğretmenler öğrencilerle etkin bir şekilde ders işlemek için sözel ve beden dilini verimli kullanılabileceği sınıflar ayarlamalıdır. Her insan duruşu ve hareketleri ile ya tepki ya da refleksleri ile etki eder. Bu öğretmen içinde geçerlidir. Öğretmenlerin dik oturuşu ve duruşu öğrenci algısında canlılık ve hayat enerjisinin bir ifadesidir.



Böyle bir öğretmenin sınıfı da canlı ve katılımlı bir sınıf olur ve dersler daha verimli geçer. Otururken, ayakta dururken ve yürürken kendini bırakmış ve bitkin imajı veren bir öğretmen çocuklarda da aynı etkiyi gösterir ve öğrencilerde aynı şekilde bir ruha bürünürler. Bunun için öğretmenler duruş olarak da kendilerine dikkat etmelidirler.





KAYNAKÇA:

Çalışkan, N. , Yeşil, R. , 2005, Eğitim Sürecinde Öğretmenin Beden Dili KEFAD Eğitim Fakültesi Dergisi, Ankara, 6, 1
       


ÖĞRENCİLERE ÖDEV NASIL VERİLMELİDİR VE İLETİŞİM SÜRECİ NASIL OLMALIDIR?






Öğrencilere ödev verilirken öncelikle ödevin verildiği öğretim grubu dikkate alınmalıdır. Öğrencilerin seviyeleri ve yeterlilik düzeyi ödevin verilmesinde en başta rol alacak unsurlardan olmalıdır. Öğrenci seviyesi üzerinde verilen ödevler faydalı olmayacaktır. Ödev verilirken bir amaç doğrultusunda verilmelidir. Ödev sadece ödev vermek ya da sadece vicdan rahatlatmak için verilmemelidir.


Ödevler sadece kağıda bir şeyler yazma ya da fotokopi dağıtma olmamalıdır. Uygulamalı ya da oyun şeklinde ödevler verilerek çocukların motive olmaları ve ilgilerinin artması sağlanabilir. Ödevin sadece eve verilmesi düşüncesi de oldukça yanlıştır. Sınıf içerisinde hatta grup şeklinde ödevler verilerek çocukların dikkatlerini toplama ve anlamadıkları yerleri anında sorma fırsatı sağlanmalıdır. Sınıf içerisinde çocuklara ödev verirken materyaller de kullanılabilir.


Bu sadece tahtaya sorular yazmak olmamalıdır. Örneğin matematik dersinde toplama işlemi yaptırılırken tahtaya yazılan işlemler eşliğinde somut materyaller verilmeli ve çocukların anlaması güçlendirilmelidir. Ödevler tekrar etme ya da pekiştirme amaçlı da verilebilir. İşlenen bir konu ardından eve ödev verirken direk ödev başlığı altında değil de konuyu daha çok içselleştirip pekiştirmesi için sorular sorarak ve bu soruları cevapsız bırakarak yapabiliriz. Yani araştırma yapmalarını isteyebiliriz.


Ödevlerinin yapılmasının artması için ödüllerle pekiştirme de yapılabilir. Ayrıca ödevler konusunda velilerde uyarılmalıdır. Velilere gereken bilgiler verilerek ödevlerde sadece yardımı olmalarını hepsinin yapmamalarını anlatmalıyız. Konularda ilerledikçe konuların unutulup unutulmadığını anlamak amacıyla ödevlerde geçmiş konulara da yer verilmelidir. Bu ödevler verilirken amaç sadece vermek olmamalıdır. Verilen ödev kontrol edilmeli ve öğretmen tarafından öğrenciye dönüt verilmelidir. Ödevlerini yapmayan ya da yanlış yapan öğrencilere direk olumsuz tutum sergilenmemeli farklı ödevler verilerek çocuklar takip edilmelidir.











İLETİŞİMİ ENGELLEYİCİ ETMENLER NELERDİR?


  •       Öğüt vermek, çözüm getirmek, kendi düşüncelerimizle yönlendirmek ("Şöyle yap, böyle yapma” , "yoruluyorum diye yakınacağına geceleri erken yat..." )
  •       Yargılamak, eleştirmek, kıyaslamak ("Bebek gibi davranıyorsun” , "Sulu göz bir arkadaşınla oynamasını bile bilmiyorsun..." )
  •       Sürekli sorular sormak, incelemek ("Neden?... Sen ona ne yaptın?... O sana ne dedi?..." )


  •       Teselli vermek veya çocuğunuzun anlatmaya çalıştığı konuyu değiştirmek ("Aldırma, boşver” , “ Boşver canım arkadaşlar arasında olur böyle şeyler..." )
  •       Etiketlemek, tahlil etmek ("Aslında senin derdin başka..." )
  •      Konuşurken sözümüzün bir başkası ya da çevre etmenleri ile kesilmesi
  •     Karşı taraftaki bilgi eksikliği
  •     Olaylara ön yargı ile yaklaşılması
  •     Emir verici cümleler kurmak
  •     Sık argo sözcük kullanımı
  •     Çevrenizdekilerin sizi dinlememesi
  •     Ön yargılı olmak
  •     Sen dili         
Kaynakça: ( http://www.turkcesosyal.com )
( http://www.toplumdusmani.net ) 

BEN DİLİ / SEN DİLİ NEDİR?

    
     Ben Dili:

    Günlük konuşmalarımızda ne düşündüğümüzü ve ne hissettiğimizi birinci tekil kişi ağzından aktaran konuşma şeklidir. Konuşmalarımızda “ben”li ifadeler kullanırsak hem karşımızdaki insanları kırmamış hem de kendimizi daha iyi ifade etmiş oluruz. Kısacası ben dili bize şu yaraları sağlar:

    1. Karşımızdaki kişiyi savunmaya yönlendirmez.

    2. Kişiyi suçluluk duygusu içinde bırakmaz.

    3. Duygunun nedeni net şekilde ortaya konduğundan sağlıklı iletişim oluşur.

    4. Ben dilini kullanan kişi karşısındakini düşünmeye yönlendirir.

    5. İletişim sorununu ortadan kaldırarak anlaşmazlık olmasını engeller.

    6. İnsanlar arasında iletişimi kuvvetlendirir.

    Sen Dili:

    Karşımızdaki kişiyi suçlayan bir konuşma şeklidir. Cümleler sürekli ikinci şahsa göre çekimlenir. Sağlıklı bir konuşma tarzı değildir. Sen dilinin olumsuz özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

    1. Kişiye kendini suçlu hissettirir.

    2. Davranışa değil kişiye yöneliktir.

    3. Karşımızdaki insanı savunmaya yönlendirir.

    4. Tekrardan iletişim kurma isteğini ortadan kaldırır.

    5.İnsanların kalbini kırar, kişiyi üzer.

    6. Problemin neyden kaynaklandığının anlaşılmamasına sebep olur.

    Sen ve Ben dillerine örnek verecek olursak:

    - Çok dikkatsizsin, her zaman hatalarını düzeltmek zorunda kalıyorum ( sen dili )

    - Sürekli yaptığın hataları düzeltiyor olmak beni çok yoruyor ( ben dili )

    - Okula neden gelmedin? ( sen dili )

    - Dün okulda seni göremeyince çok meraklandım ( ben dili )

    - Baba:” Her aksam ayni şey, tutturuyorsun oyun oynayalım diye! Benim yorgun olabileceğim hiç aklına gelmiyor değil mi? ( sen dili )

    - Baba: “Bu aksam çok yorgun hissediyorum canım. İstersen oyun oynamayı başka bir akşama erteleyelim.” ( ben dili )


 Kaynakça:  ( http://www.bilincalti.com )
                            ( http://www.derszamani.net )



ÇOCUK RESİMLERİNDEKİ HANGİ DURUMLAR AİLEDEKİ İLETİŞİM KOPUKLUĞUNUN GÖSTERGESİDİR?






  • Çocuğun resimde kendini çizmemesi
  • Anne ve baba arasına eşya çizmesi (çocuk kendisi ile aile bireyleri arasına araba, ağaç masa, hayvan vb. figürler çiziyorsa ailesiyle arasında iletişim kopukluğu olduğunu söyleyebiliriz),
  • Çocuğun aile bireylerini “ sayfada yer kalmadı ” gerekçesiyle çizmemesi,
  • Aile konulu resimde ailenin olmaması,
  • Aile bireylerinin farklı ortamlarda çizilmesi (çocuk resimlerinde saydamlık özelliği gereği çocuk ev içini ve odaları açık bir biçimde çizer. Bu resimlerde çocuğun aile bireylerini farklı odalarda resmettiği görülür)
  • Kişileri farklı yönlere bakıyor olarak çizmesi,
  • Resimlerdeki kişilerin birbirlerine sırtları dönük olarak resmedilmesi.                                              
Kaynkça: (http://www.ogrenmen.com)











                            




ÖĞRETMENLER “İLK DERSTE” NASIL BİR YOL İZLEMELİDİR?





  • İlk iş olarak öğrencilerle tanışın ve yeni başlayan öğrencilere okulu tanıtın, 
  • İyi hazırlanarak ve kendinize güvenerek derse girin, 
  • Yapılacak çalışmaları önceden planlayın ve ilk gün birkaç dakika temel işlemleri açıklayın ( yoklama, ders anlatımı, ödev kontrolü vb) 
  • Öğrencilerle beraber sınıf kurallarını belirleyin, 
  • Öğrencilerden beklentilerinizi açık ve net bir biçimde açıklayın ve kararlı olun, 
  • Kolaylıkla başarabileceğiniz bir öğretim etkinliği kullanın, 
  • Zamanının çoğunu kendi denetiminizde tutun ve tüm sınıfın katıldığı etkinlikler uygulayın, 
  • Açık ve uygulanabilir yönergeler ile sık sık geri bildirimler verin.  
                              Kaynakça: (http://www.muhammetyilmaz.com)
                                                  (http://www.mobil.huriyet.com.tr)

ÇOKLU ZEKA KURAMI SINIFTA NASIL UYGULANIR ?




Sözel-Dilsel Zeka: Öyküleme (çeşitli kavramlar veya fikirler hikayeleştirilir), beyin fırtınası (sözel düşünceler üretilir, tüm fikirlerin ortaya konmasına fırsat verilmelidir), ses kaydetme (öğrencilerin kendi sözel dil potansiyellerini tanıma fırsatı verir), günlük tutma.


Mantıksal-Matematiksel Zeka: Hesaplamalar yaptırma, olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurdurma, problemler çözme becerisi geliştirme.


Görsel Ve Mekansal Zeka: Görsel zekalarını kuvvetlendirmek için duvarlarda dersle ilgili resimlerin, tabloların, şemaların asılı olması, ders sunumunda görsel ve eşitsel araç ve gereçlerden yararlanılması gerekmektedir. Görsel yanı güçlü, resimler, şekiller yoluyla düşünen, çizmekten zevk alan bir öğrenci için, matematik gibi soyut bir dersi öğrenmede zorlandığı durumlarda, matematikteki öğrenme sürecini anlamasını kolaylaştırma amacıyla, o öğrencinin görsel yanı bir araç olarak kullanılabilir. Bu öğrenciye okuduğu problemlerin şekiller ve resimlerini yapma fırsatı sunulduğunda ya da sayılar yerine resimler yerleştirildiğinde ona zor gelen matematik dersine karşı bu öğrencinin tutumları da değişmeye başlar.


Bedensel-Kinestetik Zeka: Sınıf tiyatrosu (öğretilen konuyla ilgili doğaçlamalar yapılabilir), öğrencilerden kendilerini ifade ederken bedenlerini kullanmalarını isteyebilir, el becerilerini geliştirecekleri projeler ve modeller verilmelidir.



Müziksel - Ritmik Zeka: Müziksel zekası güçlü olan bir öğrencinin müziksel zekası, tarih dersindeki bilgileri öğrenmede bir araç olarak kullanılabilir. Öğrencilerin öğrendikleri bilgileri dörtlüklere dönüştürmelerini ve onlardan bir şarkı hazırlamalarını istediğimizde, bu işi zevkle yapacaklar, kendi hazırladıkları şarkıları unutmayacakları için, şarkının sözlerindeki bilgileri de bu yolla öğrenmiş olacaklardır.


Kişiler Arası - Sosyal Zeka: Sınıf düzeninin ikili veya grup çalışmasına olanak sağlayacak şekilde yapılması öğrencilerin iletişim kurmada içsel ve sosyal zekalarının gelişmesine yardım eder, eşli okuma, proje çalışması, simülasyonlar (bir grup öğrencinin bir olayı canlandırması)



Kişisel-İçsel Zeka: Duygusal anlar yaratmak (öğretmen sınıfta kızmak, gülmek, heyecanlanmak gibi duyguların yaşanmasına ortam hazırlar).



Doğacı - Varoluşçu Zeka: Sınıf içerisinde bitki ve hayvan 

yetiştirilebilir.
                           Kaynakça:  http://www.antalyaozelegitim.com )
                                                                   ( http://www.tugbacansali.com )
                                                                   ( http://www.balikesir.edu.tr )


DEMOKRATİK BİR İLETİŞİM ORTAMI YARATMA




  Öğretmenin öğrencileriyle oluşturduğu iletişim ortamı hem bireyselleştirme süreci açısından hem de bağımsız düşünme alışkanlığı geliştirme açısından çok önemlidir. 

Düşünceler dille birlikte gelişirler. Doğuştan gelmezler. İnsanın düşünmesi ve iletişimi birbirlerini tamamlayan iki süreçtir. (Zıllıoğlu 1993:42). 

  Öğretmenin öğrencileriyle sağlıklı ve verimli ilişkiler kurabilme yeteneği temelde onların birey olarak, ihtiyaçlarını, dürtülerini ve isteklerini anlama gücüne bağlıdır. İnsan davranışlarının temelinde ihtiyaçlar yatmaktadır.


 Öğrenci öğrenme ortamına bu ihtiyaçlarıyla gelmektedir, ihtiyaçlar bir anlamda bireyin amacını da belirler. Eğer öğretmen öğrencisinin ihtiyaçlarını bir başka ifadeyle, öğrencinin iletişim sürecine katılmadaki gerçek amacını bilmez ise sağlıklı bir iletişim başlatma şansına da sahip olamaz (Ergin 1995:200).

  Öğretmenin her şeyden önce öğrencisini tanıma, amacını bilmek ve kendi amacıyla öğrencinin amacını örtüştürmek gibi bir sorunu vardır. Sağlıklı ve demokratik bir iletişim ortamı yaratmanın ilk şartı da budur. 


  Başarılı bir iletişim süreci bir yandan öğrencinin benlik bilincinin oluşumuna, diğer yandan öğrencinin bağımsız düşünme alışkanlığı edinmesine olumlu katkı sağlamak bağlamında kullanılabilecek önemli bir araç olduğu gibi güçlü demokrasilerin ihtiyaç duyduğu tartışan ve uzlaşabilen nesillerin yetiştirilmesi açısından da önemli bir süreçtir.

  Demokratik bir öğretmen öğrenci ile girdiği iletişimi sadece bir öğrenme ve öğretme etkinliği olarak el e almamalıdır. Sınıf ortamındaki iletişim, öğrenme ve öğretme etkinliğinden öte öğrencinin benlik bilincinin gelişmesine olumlu katkı sağlamak, özne birey olarak varlığının değerinin farkına vardırmak ve bu süreçlerin doğal bir uzantısı olarak bağımsız düşünme alışkanlığını kazandırmak gibi çok önemli işlevlere sahiptir.

                      Kaynakça:  (http://www.nkfu.com)
                                                            (http://prezi.com)



ÖĞRENCİLERDE DÜŞÜK ÖZ GÜVEN



  Öz saygı kişinin kendisini beğenmesi, taktir etmesin, kendisini kabul etmesi olarak tanımlanabilir. Herhangi bir durumda başarılı olacağına inanması da öz güven olarak tanımlanır. Doğal olarak da düşük öz saygı düşük öz güveni beraberinde getirir. Peki öğrencide öz güven doğuştan gelen bir özellik midir?

  Öz güven genetik olarak kişiye aile tarafından geçebilir fakat öz güvenin bireyde ortaya çıkması çevreyle ilgilidir. O zaman bugün öz güven sorunu yaşayan öğrencilerimizin öz güven sorunu yaşamalarındaki sebepleri üç ana başlıkta toplayabiliriz.

  • Aile
  • Arkadaş çevresi
  • Okul

   İnsanlar ilk gözünü açtığından beri duygusal durumlara ailede hazırlanırlar. Aynı şekilde güven duygusuna da. Çocuklar önce ailesine sonra da kendisine güven duymayı öğrenir. Her türlü güven ile ilgili karmaşık düzenin kurulduğu yer olan aile, çocuğuna karşı duyduğu güvenle çocuğun kişiliğinde güçlü bir yapı oluşturur.

  Bu yapı da çocuğun güçlü  rüzgarlarla yönü değiştirilmezse ölene kadar devam eder. Peki bu güçlü rüzgarlar nelerdir? Diğer maddelerde er alan arkadaş çevresi ve okuldur. aslında iki madde de birbirini destekler. Kişi arkadaş çevresi içerisinde aldığı yerle kendisine bir konum belirliyor. yani pasif bir durumu varsa içine kapanık bir durumda oluyor. genelde karar verici değil, uyum sağlayıcı bir kişiliğe bürünüyor. Tabi bazı çocuklar bu durumu kabul etmez ve bulunduğu yeri kabul  etmez ve bulunduğu ortamı terk etme eğilimi gösterirler.

  Bu durum da kişinin öz güven çatışması yaşamasına sebep olur. Okul öğrencilerin öz güven durumunda aile gibi kalıcı etkilere sebep olur. Özellikle öğretmeninin tutumu öğrencinin eğitimini, ders başarısını, arkadaş çevresiyle ilişkisini belirlemektedir. Öğrencinin, gelecek planlarının, özel yaşam seçimlerinin, iş ve eş tercihlerinin belirlenmesinde öz güveni etkin bir şekilde rol oynar. Ve kişinin kendini kabul edip kendi isteğiyle değişim yaratıncaya kadar devam eder.